|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
başka bir yer |
someplace else n.
|
|
Do you want to go someplace else?
Başka bir yere mi gitmek istiyorsun?
More Sentences
|
2 |
General |
büyük bir yer |
a big place n.
|
|
The world is a big place.
Dünya büyük bir yer.
More Sentences
|
3 |
General |
kalacak bir yer |
somewhere to stay n.
|
|
I need somewhere to stay.
Kalacak bir yere ihtiyacım var.
More Sentences
|
4 |
General |
yükselmek (bir yer üzerinde/bir yere) |
soar v.
|
|
He kicked the ball so hard that it soared all the way to the bleachers!
Topa o kadar sert vurdu ki top tribünlere kadar yükseldi!
More Sentences
|
5 |
General |
herhangi bir yer |
anywhere adv.
|
|
The principles at the heart of European Union should be sent to areas of conflict anywhere in the world.
Avrupa Birliği'nin temelinde yatan ilkeler dünyanın herhangi bir yerindeki çatışma bölgelerine gönderilmelidir.
More Sentences
|
6 |
General |
başka bir yer |
elsewhere adv.
|
|
Your keys are not here; please check elsewhere.
Anahtarlarınız burada yok; lütfen başka bir yere bakın.
More Sentences
|
7 |
General |
burada bir yer |
here somewhere adv.
|
|
Tom lives around here somewhere.
Tom buralarda bir yerlerde yaşamaktadır.
More Sentences
|
8 |
General |
(bir yer)den |
from prep.
|
|
Chad is from Oklahoma.
Chad Oklahoma'dan.
More Sentences
|
Phrasals |
|
9 |
Phrasals |
(bir yer veya şey) için savaşmak |
battle for v.
|
|
The pilot is battling for the control of the aircraft.
Pilot uçağın kontrolü için savaşıyor.
More Sentences
|
10 |
Phrasals |
(bir yer veya şey) için mücadele etmek |
battle for v.
|
|
A great number of students battled for freedom of speech.
Çok sayıda öğrenci ifade özgürlüğü için mücadele etti.
More Sentences
|
Colloquial |
|
11 |
Colloquial |
güvenli bir yer |
a safe place n.
|
|
Our Europe must be a safe place for everyone, regardless of ethnic identity, race, religion or sexual orientation.
Avrupa'mız etnik kimliği, ırkı, dini ya da cinsel yönelimi ne olursa olsun herkes için güvenli bir yer olmalıdır.
More Sentences
|
12 |
Colloquial |
sessiz bir yer |
a quiet place n.
|
|
Find a quiet place to relax, and eat or drink something sweet.
Rahatlayacak sessiz bir yer bulun ve tatlı bir şeyler yiyip için.
More Sentences
|
13 |
Colloquial |
ıssız bir yer |
middle of nowhere expr.
|
|
This is also happening at other hospitals which are not in the middle of nowhere.
Bu durum, ıssız bir yerde olmayan diğer hastanelerde de yaşanmaktadır.
More Sentences
|
14 |
Colloquial |
ücra bir yer |
middle of nowhere expr.
|
|
That place is in the middle of nowhere.
Ücra bir yer orası.
More Sentences
|
Speaking |
|
15 |
Speaking |
sakin bir yer |
a quiet place n.
|
|
Find a quiet place to relax, and eat or drink something sweet.
Rahatlamak için sakin bir yer bulun ve tatlı bir şeyler yiyin ya da için.
More Sentences
|
General |
|
16 |
General |
yalnız bir ucu açık oyuk yer |
caecum n.
|
|
|
17 |
General |
darmadağın bir yer |
shambles n.
|
|
18 |
General |
tımarhane gibi bir yer |
bedlam n.
|
|
19 |
General |
havanın belli bir yere doğru yer değiştirmesi |
current n.
|
|
20 |
General |
bulunduğu veya olduğu yer (bir kimsenin/bir şeyin) |
whereabouts n.
|
|
21 |
General |
kazık bir yer |
gyp joint n.
|
|
22 |
General |
kıtaya yakın büyüklükte bir yer |
subcontinent n.
|
|
23 |
General |
bir firmanın merkezinin yer değiştirmesi |
transfer of the seat of a firm n.
|
|
24 |
General |
bir yer veya mekandan çıkmak için kullanılan yer |
ascent n.
|
|
25 |
General |
karmakarışık bir yer |
shambles n.
|
|
26 |
General |
özellikle belirli bir olayın oluştuğu veya geçtiği yer |
locale n.
|
|
27 |
General |
bir malın üretildiği yer |
origin n.
|
|
28 |
General |
bir grup insanın oturduğu yer |
homeland n.
|
|
29 |
General |
bir yer veya halka özgü hastalık |
endemic n.
|
|
30 |
General |
biçme makinesi vb´nin bir geçişte kestiği yer |
swath n.
|
|
31 |
General |
içinden veya üstünden bir sıvının geçtiği yer |
road n.
|
|
32 |
General |
çok gürültülü ve kargaşalı bir yer |
bedlam n.
|
|
33 |
General |
başını sokacak bir yer |
a roof over one's head n.
|
|
34 |
General |
bir bölgede oturan insanların tartışmak veya eğlenmek için bir araya geldikleri yer |
community center n.
|
|
35 |
General |
ayrı bir yer |
a space apart n.
|
|
36 |
General |
tam sarışınlara göre bir yer |
real blonds paradise n.
|
|
|
37 |
General |
incilde yer alan bir karakter |
laban n.
|
|
38 |
General |
yer (bir olayın geçtiği) |
locale n.
|
|
39 |
General |
bir şirketin merkezinin yer değiştirmesi |
transfer of the seat of a company n.
|
|
40 |
General |
sayfa sırasına göre bir kitap veya broşürde yer alan konuları gösteren liste |
table of contents n.
|
|
41 |
General |
yer (gazetede bir konuya ayrılan) |
spread n.
|
|
42 |
General |
insanların buluşmayı veya bir şey kurmayı kararlaştırdıkları herhangi bir yer |
venue n.
|
|
43 |
General |
kalbinde veya zihninde bir kimseye yüksek yer verme |
enthroning n.
|
|
44 |
General |
çok sıcak bir yer |
furnace n.
|
|
45 |
General |
etraf (bir yer için) |
outskirts n.
|
|
46 |
General |
bir şeyin bulunduğu yer |
location n.
|
|
47 |
General |
yolsuzluk (bir yer vb) |
pathlessness n.
|
|
48 |
General |
bir yer veya zamanda ölenlerin isim listesi |
necrology n.
|
|
49 |
General |
dirsekte bir şeye çarpınca kolun karıncalanmasına sebep olan sinirin geçtiği yer |
crazy bone n.
|
|
50 |
General |
çok güzel ve rahat bir yer |
shangri-la n.
|
|
51 |
General |
bir olayın geçtiği yer |
locale n.
|
|
52 |
General |
başka bir yere hareket etmeyi beklerken insanlar kısa süreyle otursun veya dinlensinler diye tasarlanmış yer |
lounge n.
|
|
53 |
General |
başka bir yer |
some other place n.
|
|
54 |
General |
bir başka yer |
some other place n.
|
|
55 |
General |
ancak bir kişinin sığabileceği çekmece benzeri kompartmanlar halinde uyunacak yer |
capsule hotel n.
|
|
56 |
General |
rahat bir yer |
a comfortable place n.
|
|
57 |
General |
tatsız bir yer |
an unpleasant place n.
|
|
58 |
General |
bir yerin/kültürün kalbinin attığı yer |
heartland n.
|
|
59 |
General |
bir etkinliğin gerçekleştiği yer |
venue n.
|
|
60 |
General |
benzersiz bir yer |
a unique place n.
|
|
61 |
General |
yalnız bir ucu açık oyuk yer |
cecum n.
|
|
62 |
General |
insan çabasıyla dünyanın daha yaşanılabilir bir yer haline getirileceğine inanan görüş |
meliorism n.
|
|
63 |
General |
italya'da bir yerleşim yer |
tres n.
|
|
64 |
General |
göze çarpan bir yer |
a prominent place n.
|
|
65 |
General |
görünen bir yer |
a prominent place n.
|
|
66 |
General |
dramatik bir hikaye içinde yer alan mizahi içerik veya karakterler |
comic relief n.
|
|
67 |
General |
oklahoma eyaletinin merkezinde yer alan ve küçük kabilelerden oluşan kızıldereli konfederasyonunun bir üyesi |
caddo n.
|
|
68 |
General |
fransa pireneler' de yer alan bir azınlık grup |
cagot n.
|
|
69 |
General |
belli bir faaliyet veya hizmette uzmanlaşmış yer |
center n.
|
|
70 |
General |
belli bir faaliyet veya hizmette uzmanlaşmış yer |
centre n.
|
|
71 |
General |
bir şeyin bol bulunduğu yer |
central n.
|
|
72 |
General |
bir arma levhası üzerinde yer alan figür |
charge n.
|
|
73 |
General |
uzak bir yer |
nowhere n.
|
|
74 |
General |
bir amacı destekleyen yer |
nurse n.
|
|
75 |
General |
belirli bir uygulama veya düşüncenin merkezi olan yer |
nest n.
|
|
76 |
General |
yaşanılmayacak kötü bir yer veya durum |
the pits n.
|
|
|
77 |
General |
amerika kıtasında yer alan ülkelerin aralarındaki siyasi ve ekonomik birliği kutladıkları bir gün |
pan american day n.
|
|
78 |
General |
güneydoğu asya'da, bengal körfezi kıyısında yer alan bir ülke |
union of burma n.
|
|
79 |
General |
(bir kurumda) paranın tutulduğu yer |
chest n.
|
|
80 |
General |
bir işe tahsis edilmiş yer |
layout n.
|
|
81 |
General |
kanada'nın doğusunda quebec'in güneyinde yer alan bir şehir |
jonquière n.
|
|
82 |
General |
kuzey amerika'nın kuzeybatısında yer alan bir eyalet |
last frontier n.
|
|
83 |
General |
suriye'nin batı bölümünde yer alan bir sahil kenti |
latakia n.
|
|
84 |
General |
(hindistan'da) eskiden özellikle büyük bir eyaleti yöneten, mertebe olarak racanın üstünde yer alan kral veya prens |
maharaja n.
|
|
85 |
General |
mertebe olarak racanın üstünde yer alan ve eyalet yöneten kral veya prense verilen bir unvan |
maharaja n.
|
|
86 |
General |
genellikle gizemli bir posta alınıp sakini olunmayan adres veya yer |
mail drop n.
|
|
87 |
General |
genellikle gizemli bir posta alınıp sakini olunmayan adres veya yer |
maildrop n.
|
|
88 |
General |
sulawesi adası'nın güneybatısında yer alan makassar liman kentinde ve bu kentin çevresinde yaşayan endonezyalı bir halka mensup kimse |
makassarese n.
|
|
89 |
General |
yan yana bulunan bir dizi yer |
vianage n.
|
|
90 |
General |
birbirine yakın konumlanmış ve grup olarak kabul edilen bir dizi yer |
vicinage n.
|
|
91 |
General |
çatı teknesi veya küvet gibi bir tesisatın altında yer alan su toplama haznesi |
safe n.
|
|
92 |
General |
bir şeyin olmadığı yer |
blank n.
|
|
93 |
General |
bir sayfadaki basılı ve yazılı materyalin çevresinde yer alan boşluk |
margent n.
|
|
94 |
General |
batı-orta rusya'da, volga havzasının orta kısmında yer alan, rusya federasyonu'na bağlı bir cumhuriyet |
mari el republic n.
|
|
95 |
General |
bir hayvanın genellikle gözlerinin üzerinde yer alan, yüzün rengine zıt olan kısım |
mask n.
|
|
96 |
General |
şarabın barda veya masalarda servis edildiği bir yer |
wine vault n.
|
|
97 |
General |
muhteşem veya olağandışı bir güzelliğin bulunduğu yer |
wonderland n.
|
|
98 |
General |
bir faaliyet veya ilgi alanının merkezi olarak görülen yer |
mekka n.
|
|
99 |
General |
bazı memeli deniz hayvanlarının kafasında bulunup sesle yer belirlemeye yaradığı düşünülen yuvarlak bir organ |
melon n.
|
|
100 |
General |
bir kimsenin evi idare ettiği yer |
menage n.
|
|
101 |
General |
buckinghamshire'ın mentmore köyünde yer alan 19. yüzyıldan kalma bir ingiliz malikanesi |
mentmore n.
|
|
102 |
General |
bazı yumuşakçaların ağız kısmında yer alan bir tür çıkıntı |
mentum n.
|
|
103 |
General |
kayalıklara oyulmuş tarihöncesinden kalma çok sayıda evin bulunduğu, güneybatı kolorado'da yer alan bir ulusal park |
mesa verde national park n.
|
|
104 |
General |
güneybatı asya'da, dicle ve fırat nehirleri arasında yer alan bir bölge |
mesopotamia n.
|
|
105 |
General |
uzun devirli bir taş plakta yer alan dar oluk |
microgroove n.
|
|
106 |
General |
bir şeyin keşfedildiği yer |
home n.
|
|
107 |
General |
bir şeyin kurulduğu yer |
home n.
|
|
108 |
General |
bir şeyin geliştirildiği yer |
home n.
|
|
109 |
General |
bir şeyin tanıtıldığı yer |
home n.
|
|
110 |
General |
fransa'nın charente bölgesinde yer alan bir komün |
mouton n.
|
|
111 |
General |
new york kentinde yer alan bir sahne sanatları merkezi |
lincoln center n.
|
|
112 |
General |
normandiya yer isimlerinden türetilmiş bir soyad |
lucy n.
|
|
113 |
General |
yer adlarında kullanılan bir terim |
muir n.
|
|
114 |
General |
bir topluluğun değer yapıları ile geçmiş tecrübeleri arasında yer alan ve genellikle sanat aracılığıyla ifade bulan ilişki |
mythus n.
|
|
115 |
General |
fransız polis memuru bir sırtta yer alan kaya zirvesi |
gendarme n.
|
|
116 |
General |
yer isminden türetilmiş bir kişi adı |
gentilic n.
|
|
117 |
General |
ocak veya şömine önünde yer alan korunaklı bir alan |
logie [scotland] n.
|
|
118 |
General |
bir turda uğrak yer ve rotalar |
road n.
|
|
119 |
General |
belirli bir sektörde birbiriyle ilişkili unsurların yer aldığı grup |
basket n.
|
|
120 |
General |
belirli bir yer |
dot n.
|
|
121 |
General |
bir soylunun yaşadığı yer |
adney n.
|
|
122 |
General |
dini ve askeri bir şövalye tarikatında komutan kontrolü altındaki arazi ve mülkleri bulunduran yer |
commandery n.
|
|
123 |
General |
dini ve askeri bir şövalye tarikatında komutan kontrolü altındaki arazi ve mülkleri bulunduran yer |
commandry n.
|
|
124 |
General |
dini ve askeri bir şövalye tarikatında komutan kontrolü altındaki arazi ve mülkleri bulunduran yer |
commendatory [obsolete] n.
|
|
125 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustbin n.
|
|
126 |
General |
bir şeyin unutulduğu yer |
dustheap n.
|
|
127 |
General |
lizbon'da yer alan bir köprü |
ponte 25 de abril n.
|
|
128 |
General |
iskoç-ingiliz sınırında yer alan ufak bir ortaçağ kulesi |
peel n.
|
|
129 |
General |
cheapside ve cornhill arasında yer alan bir cadde |
poultry n.
|
|
130 |
General |
sonradan eklenecek bir şeye yer açmak için klavyeyle geçici olarak bırakılan boşluk |
deadwood n.
|
|
131 |
General |
baskın bir kişi veya grubun kontrolünde olan yer |
fiefdom n.
|
|
132 |
General |
eski tip toplu tabancalarda silindirin arkasında yer alan metal bir aksam |
gate n.
|
|
133 |
General |
sepet yapımında kullanılan söğütlerin yetiştirildiği bir yer |
osier bed n.
|
|
134 |
General |
orta çağ müzik teorisinde yer alan sekiz makamdan birinde bulunan bir aralık |
participant n.
|
|
135 |
General |
üç yaşındaki atların yer aldığı geleneksel bir at yarışı |
preakness n.
|
|
136 |
General |
suçluların bir araya geldiği yer |
rookery [uk] n.
|
|
137 |
General |
(politik bir oluşumda) yer alma hakkı |
seat n.
|
|
138 |
General |
toprağın altındaki bir sıvının yavaşça yüzeye çıktığı ve sıklıkla bir havuz oluşturduğu yer |
seep n.
|
|
139 |
General |
bir şeyin kaynağı olan yer |
seminary n.
|
|
140 |
General |
belirli bir şeye ev sahipliği yapan yer |
seminary n.
|
|
141 |
General |
öncesinde bir parçası olarak içinde yer aldığı yayınlanmış dergi veya kitaptan sonrasında ayrı olarak tekrar basılan yazı |
separatum n.
|
|
142 |
General |
bir şeyin dibinde yer alan şey |
shadow n.
|
|
143 |
General |
tam ortasında bir "y" tasviri yer alan arma |
shakefork n.
|
|
144 |
General |
wight adası ile ingiltere'nin güneyi arasında yer alan dar bir kanal |
solent n.
|
|
145 |
General |
bir şehir veya yoğun nüfuslu mahallede yer alan oldukça küçük park |
pocket park n.
|
|
146 |
General |
londra'da önemli ingiliz şairlerinin anıtlarının yer aldığı bir köşe |
poets' corner n.
|
|
147 |
General |
(belirli bir oryantasyon noktasında) güneybatıda yer alan bölgeler/ülkeler |
southwest n.
|
|
148 |
General |
ana kalıp veya cetvelin kenarının, bir geminin kavisli bir parçası boyunca yer alan noktalara olan mesafelerini gösteren sayılar |
spiling n.
|
|
149 |
General |
iki ucunda yarım top yer alan çubuklu bir mermi |
stang ball n.
|
|
150 |
General |
(küçük bir gölde) akıntının hızlandığı yer |
stickle [dialect] n.
|
|
151 |
General |
shropshire'da yer alan bir kale |
stokesay castle n.
|
|
152 |
General |
mikroskop tablası altında yer alan bir donatı |
substage n.
|
|
153 |
General |
armalı kalkanın her bir kenarında yer alan desen |
supporter n.
|
|
154 |
General |
londra'da yer alan bir malikane |
syon house n.
|
|
155 |
General |
bir şeyi yer yer katmak |
work something in v.
|
|
156 |
General |
karıncalanmak (vücutta bir yer) |
tingle v.
|
|
157 |
General |
bir şeyde bir öğe yer yer bulunmak |
be shot through with v.
|
|
158 |
General |
yabancı olmak (bir yer birine) |
be a stranger to v.
|
|
159 |
General |
belirli bir yer boyunca yayılıvermek (ağrı) |
shoot v.
|
|
160 |
General |
bir adım önünde yer almak |
be one step ahead of v.
|
|
161 |
General |
gece uyuyacak bir yer bulmak |
bed down some place v.
|
|
162 |
General |
daha güvenli bir yer bulmak |
find a safer place v.
|
|
163 |
General |
ruhsatlı bir yer işletmek |
run a licensed place v.
|
|
164 |
General |
hafızasında önemli bir yer tutmak |
still linger strongly in one's memory v.
|
|
165 |
General |
bir yer aramak |
seek a place v.
|
|
166 |
General |
bir yer aramak |
look for a place v.
|
|
167 |
General |
dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek |
make the world a better place v.
|
|
168 |
General |
yeni bir yer keşfetmek |
explore a new place v.
|
|
169 |
General |
güzel bir yer kiralamak |
hire a nice place v.
|
|
170 |
General |
bir toplantıya katılmak veya oy kullanmak yahut oyunda yer almak üzere bir yere gitmek |
turn out v.
|
|
171 |
General |
yüzünü buruşturmak (korku/acı nedeniyle) vücudunda bir yer seğirmek |
flinch v.
|
|
172 |
General |
(yer döşeme levhalarını) simetrik bir etki yaratacak şekilde eşleştirmek |
book-match v.
|
|
173 |
General |
bir yer boyunca yerleştirmek |
line v.
|
|
174 |
General |
bir yer boyunca yerleştirilmek |
line v.
|
|
175 |
General |
canlandırıcı veya hoş bir şeyin akılda yer etmesi |
drink v.
|
|
176 |
General |
önemli bir yer kazanmak |
preempt v.
|
|
177 |
General |
oturacak yeni bir yer vermek |
seat v.
|
|
178 |
General |
(mağazayı) gezilip ürün bakılacak bir yer olarak sunmak |
showroom v.
|
|
179 |
General |
belirli bir zaman veya yer için planlamak |
slate v.
|
|
180 |
General |
(bir şey) konusunda çok az şüpheye yer bırakmak |
leave little doubt of (something) v.
|
|
181 |
General |
(bir hayvana) kalacak yer sağlamak |
sort v.
|
|
182 |
General |
(bir tartışmada) karşıda yer almak |
square [obsolete] v.
|
|
183 |
General |
(partnersiz şekilde) bir etkinlikte yer almak |
stag v.
|
|
184 |
General |
(bir oluşumda) yer almak |
stand v.
|
|
185 |
General |
özgü (bir yer veya halka) |
endemic in adj.
|
|
186 |
General |
kalbinde veya zihninde bir kimseye yüksek yer verilmiş |
enthroned adj.
|
|
187 |
General |
bir takıma veya grubun üyesi olmakla beraber o anki uğraşlarında yer almayan |
nonplaying adj.
|
|
188 |
General |
bir takıma veya grubun üyesi olmakla beraber o anki uğraşlarında yer almayan |
non-playing adj.
|
|
189 |
General |
zarf, kartpostal gibi bir şeyin üzerinde yer alan (pul) |
on entire adj.
|
|
190 |
General |
kuzeydoğu polonya'da yer alan bir bölge olan masuria'ya veya bu bölgenin sakinlerine ait |
masurian adj.
|
|
191 |
General |
kuzeydoğu polonya'da yer alan bir bölge olan masuria veya bu bölgenin sakinleri ile ilişkili |
masurian adj.
|
|
192 |
General |
bir rotanın ilk ve son fazlarının arasında yer alan kısmına ilişkin |
midcourse adj.
|
|
193 |
General |
(karakterli ve fonetik yazım arasında yer alan) bir yazı biçimi ile ilgili |
iconomatic adj.
|
|
194 |
General |
(karakterli ve fonetik yazım arasında yer alan) bir yazı biçimine ait |
iconomatic adj.
|
|
195 |
General |
(karakterli ve fonetik yazım arasında yer alan) bir yazı biçimi ile ilgili |
ikonomatic adj.
|
|
196 |
General |
(karakterli ve fonetik yazım arasında yer alan) bir yazı biçimine ait |
ikonomatic adj.
|
|
197 |
General |
bir şeyin dışında yer alan |
outlying adj.
|
|
198 |
General |
belirli bir sanatçıya yer veren |
starring adj.
|
|
199 |
General |
(bitkinin bir bölümü) diğer organın üzerinde yer alan |
superior adj.
|
|
200 |
General |
nowhere (hiçbir yer) kelimesinin bir söylenişi |
nowheres adv.
|
|
201 |
General |
herhangi bir yer için |
for anywhere adv.
|
|
202 |
General |
herhangi bir yer |
owher [obsolete] adv.
|
|
203 |
General |
herhangi bir yer |
anyplace pron.
|
|
204 |
General |
herhangi bir yer |
wherever pron.
|
|
205 |
General |
halkalı bileşiklerde orta konum veya ortada yer alan grup için kullanılan bir ön ek |
mes- pref.
|
|
206 |
General |
halkalı bileşiklerde orta konum veya ortada yer alan grup için kullanılan bir ön ek |
meso- pref.
|
|
207 |
General |
(belirli bir tür veya sınıfın) tamamen içinde yer almayan anlamına gelen bir ön ek |
demi- pref.
|
|
208 |
General |
yer, zemin veya toprak anlamını veren bir ön ek |
ge- pref.
|
|
209 |
General |
dorsal bölümde yer alan anlamına gelen bir ön ek |
supra- pref.
|
|
210 |
General |
sırt tarafında yer alan anlamına gelen bir ön ek |
supra- pref.
|
|
211 |
General |
üst bölümde yer alan anlamına gelen bir ön ek |
supra- pref.
|
|
212 |
General |
yer isimlerinde kullanılan bir son ek |
-more suf.
|
|
213 |
General |
(albania gibi) yer isimlerinde kullanılan bir son ek |
-ia suf.
|
|
214 |
General |
patolojik rahatsızlıklarda yer alan bir son ek |
-ia suf.
|
|
215 |
General |
bitki cinslerinde yer alan bir son ek |
-ia suf.
|
|
216 |
General |
(reptilia gibi) zoolojik sınıflarda yer alan bir son ek |
-ia suf.
|
|
217 |
General |
sözcük sonunda yer alan e veya ie sesi düşünce kullanılan bir son ek |
-ing suf.
|
|
Phrasals |
|
218 |
Phrasals |
(bir yer) kökenli olmak |
hail from (some place) n.
|
|
219 |
Phrasals |
(bir şeyi) yer yer (bir şeyle) süslemek |
intersperse (something) between (something) v.
|
|
220 |
Phrasals |
(bir şeyi bir yerden başka bir yer) götürmek |
convey (something) from (someone or something) v.
|
|
221 |
Phrasals |
(bir şeyi bir yerden başka bir yer) götürmek |
convey (something) from (someone or sth) to (someone or sth) v.
|
|
222 |
Phrasals |
(bir şeyi bir yerden başka bir yer) götürmek |
convey (something) to (someone or something) v.
|
|
223 |
Phrasals |
bir kategorinin içinde yer almak |
come within something v.
|
|
224 |
Phrasals |
(biriyle) yer, veya bir eşyayı değiştirmek |
change (something) with (someone) v.
|
|
225 |
Phrasals |
yatacak bir yer bulmak |
bed down v.
|
|
226 |
Phrasals |
(bir yer) -ile kaynamak |
crawling with someone v.
|
|
227 |
Phrasals |
(biri ya da bir şeyle) yer değiştirmek |
give way to v.
|
|
228 |
Phrasals |
(belli bir duyguyla) yer çökmek |
cower down with (some emotion) v.
|
|
229 |
Phrasals |
(bir yer) boyunca çabucak seyahat etmek |
cruise through (something) v.
|
|
230 |
Phrasals |
bir yer boyunca çabucak seyahat etmek |
cruise through v.
|
|
231 |
Phrasals |
(bir yeri başka bir yer) için terk etmek |
desert (someone or something) for (someone or something) v.
|
|
232 |
Phrasals |
(bir yerden başka bir yer) için ayrılmak |
desert (someone or something) for (someone or something) v.
|
|
233 |
Phrasals |
(bir yeri başka bir yer) için terk etmek |
desert (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
234 |
Phrasals |
(bir yerden başka bir yer) için ayrılmak |
desert (someone or something) to (someone or something) v.
|
|
235 |
Phrasals |
tekerlekli bir araçla bir yer boyunca gitmek |
roll down v.
|
|
236 |
Phrasals |
fiziksel bir yayının içerisinde yer almak |
print (something) in (something else) v.
|
|
237 |
Phrasals |
dolu olan bir şeyde boş yer yaratmak |
free up v.
|
|
238 |
Phrasals |
bir şeyde yer açmak |
free up v.
|
|
239 |
Phrasals |
bir şeyde yer açılmasını sağlamak |
free up v.
|
|
240 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şey/yer) boyunca dağıtmak |
diffuse (something) through (something) v.
|
|
241 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şey/yer) boyunca yaymak |
diffuse (something) through (something) v.
|
|
242 |
Phrasals |
(birinin veya bir olayın yer aldığı) sahneye geri dönmek |
cut back to (someone or something) v.
|
|
243 |
Phrasals |
(bir yer veya şey) için savaş vermek |
battle for v.
|
|
244 |
Phrasals |
ortak bir girişimde/teşebbüste yer almak |
go in v.
|
|
245 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca hızla ilerlemek |
hurtle through (something) v.
|
|
246 |
Phrasals |
son hızla bir yer boyunca ilerlemek |
hurtle through something v.
|
|
247 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) bir listedeki (kişiler/şeyler) arasında yer vermek |
list (someone or something) as one of (someone or something) v.
|
|
248 |
Phrasals |
oyuncuya farklı bir proje kadrosunda tekrar yer/rol vermek |
recast in (something) v.
|
|
249 |
Phrasals |
birine kötü bir yer tahsis etmek |
relegate someone to something v.
|
|
250 |
Phrasals |
birine/bir havana yanında kalacak yer vermek |
take someone or an animal in v.
|
|
251 |
Phrasals |
birine/bir hayvana yanında kalacak yer sağlamak |
take someone or an animal in v.
|
|
252 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin) hafızasında yer ettirmek |
imprint (something) in (someone) v.
|
|
253 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin) hafızasında yer ettirmek |
imprint (something) into (someone) v.
|
|
254 |
Phrasals |
bir şeyi birinin hafızasında yer ettirmek |
imprint something on someone v.
|
|
255 |
Phrasals |
bir şeyi birinin hafızasında yer ettirmek |
imprint something onto someone v.
|
|
256 |
Phrasals |
bir şeyi birinin hafızasında yer ettirmek |
imprint something into something v.
|
|
257 |
Phrasals |
planında/programında bir şey için yer açmak |
work in v.
|
|
258 |
Phrasals |
planında/programında bir şey için yer açmak |
work into v.
|
|
259 |
Phrasals |
bir şeyde yer almak |
partake of something v.
|
|
260 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) yer yer görünmek |
peer out at (someone or something) v.
|
|
261 |
Phrasals |
bir şeyin arkasından (birine/bir şeye) yer yer belli olmak |
peer out at (someone or something) v.
|
|
262 |
Phrasals |
programında biri/bir şey için programında yer açmak |
pen in v.
|
|
263 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) başka kıyafetler, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture (someone or something) inside of (something) v.
|
|
264 |
Phrasals |
(birini/bir şeyi) başka kıyafetler, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture (someone or something) in (something) v.
|
|
265 |
Phrasals |
birini/bir şeyi başka bir şey, bir yer, bir alan içerisinde düşünmek/hayal etmek |
picture someone in something v.
|
|
266 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca duyulmak |
resound through (something or some place) v.
|
|
267 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca çınlamak |
resound through (something or some place) v.
|
|
268 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca yankılanmak |
resound through (something or some place) v.
|
|
269 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca hızla hareket etmek |
swarm through (something or some place) v.
|
|
270 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca çınlamak |
resound throughout (something or some place) v.
|
|
271 |
Phrasals |
(bir şey/yer) boyunca yankılanmak |
resound throughout (something or some place) v.
|
|
272 |
Phrasals |
bir şeye yer/pay bırakmak |
allow something for something v.
|
|
273 |
Phrasals |
bir şeye yer/pay bırakmak |
allow something for something v.
|
|
274 |
Phrasals |
bir şeyde yer almak |
appear in something v.
|
|
275 |
Phrasals |
bir performansta/gösteride yer almak |
appear in something v.
|
|
276 |
Phrasals |
(birine/kendine) (bir ulaşım aracında) bir yer ayırmak |
book (one) on (something) v.
|
|
277 |
Phrasals |
(birine/kendine) (bir ulaşım aracında) bir yer rezerve etmek |
book (one) on (something) v.
|
|
278 |
Phrasals |
(bir şeyin) öğelerine yer vermek |
borrow from (something) v.
|
|
279 |
Phrasals |
(bir şeyde) önemli yer vermek |
build into (something) v.
|
|
280 |
Phrasals |
(kendine) bir yer edinmek |
carve out v.
|
|
281 |
Phrasals |
bütçede (bir şey için) yer açmak |
budget for v.
|
|
282 |
Phrasals |
başkalarına yer açmak için (bir şeyin) yerini değiştirmek |
move up v.
|
|
283 |
Phrasals |
(bir şeyle başka bir şeyin) arasında yer almak/gelmek |
come between (something and something else) v.
|
|
284 |
Phrasals |
(bir yer) üzerinden gelmek |
come through v.
|
|
285 |
Phrasals |
(birine bir şeyde) yer vermek |
count (one) in on (something) v.
|
|
286 |
Phrasals |
(birine/bir şeye bir şeyde) yer bırakmamak |
crowd (someone or something) out of (something) v.
|
|
287 |
Phrasals |
(bir şey) kapsamında yer almak |
fall within (something) v.
|
|
288 |
Phrasals |
bir şeyde yer almak |
figure in something v.
|
|
289 |
Phrasals |
birine/bir şeye (bir şey/yer) boyunca eşlik etmek |
guide someone or something across (something) v.
|
|
290 |
Phrasals |
birine/bir şeye (bir şey/yer) boyunca yol göstermek |
guide someone or something across (something) v.
|
|
291 |
Phrasals |
birine/bir şeye (bir şey/yer) boyunca rehberlik etmek |
guide someone or something across (something) v.
|
|
292 |
Phrasals |
(birinin bir yerde/şeyde) sağlam yer edinmesine yardım etmek |
help (someone) get a foothold in (something) v.
|
|
293 |
Phrasals |
(birinin bir şeyde) yer edinmesine yardım etmek |
help (someone) get a foothold in (something) v.
|
|
294 |
Phrasals |
(birine bir şeyde) yer vermek |
include (one) in (something) v.
|
|
295 |
Phrasals |
(birine/bir şeye bir topluluk/grup) içinde yer vermek |
include (someone or something) among (something) v.
|
|
296 |
Phrasals |
(bir şeyin) arkasında yer almak |
lay behind (something) v.
|
|
297 |
Phrasals |
kökeni (bir yer/bir şey) olmak |
originate from (some place or something) v.
|
|
298 |
Phrasals |
kökeni (bir yer/bir şey) olmak |
originate in (some place or something) v.
|
|
299 |
Phrasals |
(bir şeye bir yer/bir şey boyunca) kılavuzluk/pilotluk/kaptanlık etmek |
pilot (something) through (something or some place) v.
|
|
300 |
Phrasals |
(bir şeye bir yer/bir şey boyunca) rota vermek |
pilot (something) through (something or some place) v.
|
|
301 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şey/bir yer boyunca) yönlendirmek |
pilot (something) through (something or some place) v.
|
|
302 |
Phrasals |
(birileri/bir şeyler) arasında yer almak/sayılmak |
rank among (someone or something) v.
|
|
303 |
Phrasals |
oyuncuya farklı bir proje kadrosunda tekrar yer/rol vermek |
recast in v.
|
|
304 |
Phrasals |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) dalga dalga yayılmak |
ripple through (something) v.
|
|
305 |
Phrasals |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) söylentilerle/mırıldanmalarla yayılmak |
ripple through (something) v.
|
|
306 |
Phrasals |
(bir şey, bir yer, bir grup içerisinde) küçük küçük/kulaktan kulağa yayılmak |
ripple through (something) v.
|
|
307 |
Phrasals |
(bir şeyle/bir yerle başka bir şey/bir yer) arasında mekik dokumak |
shuttle from (something or some place) to (something or some place) v.
|
|
308 |
Phrasals |
(bir şeyle/bir yerle başka bir şey/bir yer) arasında gidip gidip gelmek |
shuttle from (something or some place) to (something or some place) v.
|
|
309 |
Phrasals |
(bir şeyle/bir yerle başka bir şey/bir yer) arasında mekik dokutmak |
shuttle from (something or some place) to (something or some place) v.
|
|
310 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) yanında/tarafında yer almak |
side with (someone or something) v.
|
|
311 |
Phrasals |
(birinin/bir şeyin) arkasında durmak/yer almak |
stand behind (someone or something) v.
|
|
312 |
Phrasals |
(biriyle/bir şeyle birinin/bir şeyin) arasında durmak/yer almak |
stand between (someone or something) and (someone or something) v.
|
|
313 |
Phrasals |
(birine/bir şeye bir yerde) kalacak yer sağlamak |
take (someone or something) into (something or some place) v.
|
|
314 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer boyunca) ağır adımlarla yürümek |
tramp through (something or some place) v.
|
|
315 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca seyahat etmek |
travel across (something or some place) v.
|
|
316 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca seyahat etmek |
travel through (something or some place) v.
|
|
317 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca yürüyerek seyahat etmek |
trek across (something or some place) v.
|
|
318 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca yürümek |
trek across (something or some place) v.
|
|
319 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca yürüyerek seyahat etmek |
trek through (something or some place) v.
|
|
320 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca yürümek |
trek through (something or some place) v.
|
|
321 |
Phrasals |
(bir şey/bir yer) boyunca grup halinde/grupça/topluca yürümek |
troop across (something or some place) v.
|
|
Phrases |
|
322 |
Phrases |
bundan kaçacak bir yer kalmadı |
there's no getting around (something) expr.
|
|
323 |
Phrases |
ya (bir yer) ya ölüm/fiyasko/iflas |
(somewhere or something) or bust expr.
|
|
324 |
Phrases |
aşağıdaki listeden bir yer seçin |
choose a place from the list below expr.
|
|
325 |
Phrases |
aşağıdaki listeden bir yer seç |
choose a place from the list below expr.
|
|
326 |
Phrases |
değişik bir yer |
somewhere different expr.
|
|
327 |
Phrases |
farklı bir yer |
somewhere different expr.
|
|
328 |
Phrases |
herkes için en yüksek kademede bir yer/şans vardır |
there is always room at the top [us] expr.
|
|
329 |
Phrases |
bugün (bir yer), yarın bütün dünyaca fethedilecek |
today (some place), tomorrow the world expr.
|
|
Colloquial |
|
330 |
Colloquial |
tam (bir şey) yapılacak yer |
the place to be n.
|
|
331 |
Colloquial |
(bir şey) yapmaya çok uygun/ideal bir yer |
the place to be n.
|
|
332 |
Colloquial |
tam (bir şey) yapmalık yer |
the place to be n.
|
|
333 |
Colloquial |
hiç hoş olmayan bir yer veya görüntü |
hellscape n.
|
|
334 |
Colloquial |
kimsenin uğramadığı bir yer |
somewhere off the beaten path n.
|
|
335 |
Colloquial |
lüks bir yer |
a high-end place n.
|
|
336 |
Colloquial |
tehlikelerle dolu bir yer |
a perilous place n.
|
|
337 |
Colloquial |
yeni bir yer |
a new place n.
|
|
338 |
Colloquial |
yaşanılmayacak kötü bir yer veya durum |
a living hell n.
|
|
339 |
Colloquial |
yoksul, evsiz birini tedaviden sonra kalacak bir yer bulmadan sokağa salma |
patient dumping n.
|
|
340 |
Colloquial |
tam domuzlara uygun bir yer |
pig heaven n.
|
|
341 |
Colloquial |
bir şeylerin bir araya toplandığı/bir arada olduğu yer |
hotbed of something n.
|
|
342 |
Colloquial |
bir kişi, bir yer veya bir şeyden yayıldığı düşünülen soyut ve değiştirilebilir güç |
energy n.
|
|
343 |
Colloquial |
evi diyeceği bir yer |
a place to call own n.
|
|
344 |
Colloquial |
kendine ait bir yer |
a place to call own n.
|
|
345 |
Colloquial |
bir kuruluşun asıl merkezi olan yer |
boiler room n.
|
|
346 |
Colloquial |
bir şeyin hazır bekletildiği yer |
hopper n.
|
|
347 |
Colloquial |
londra'da bir yer |
clapham n.
|
|
348 |
Colloquial |
amerika'nın massachusetts eyaletinde yer alan bir şehir |
andover massachusetts n.
|
|
349 |
Colloquial |
güney-orta afrika'da yer alan ve atlas okyanusu'na kıyısı olan bir cumhuriyet |
free state n.
|
|
350 |
Colloquial |
bir şeyin içinde yer almak |
be in on v.
|
|
351 |
Colloquial |
bir amaçla bir şeyde yer almak |
be in it for v.
|
|
352 |
Colloquial |
bir şeyi başka bir şeyle karıştırıp yer değiştirmek/yanlışlıkla almak |
mix up v.
|
|
353 |
Colloquial |
bir şeyde yer almak |
be in at something v.
|
|
354 |
Colloquial |
(bir şeyde) yer almayı hiç istememek |
not have (any of) it v.
|
|
355 |
Colloquial |
(bir şeyin) içerisinde yer almak |
be in on (something) v.
|
|
356 |
Colloquial |
hızlıca (aşağıdaki bir yer) gitmek |
zip down v.
|
|
357 |
Colloquial |
(bir yer) poz kesenlere hitap eden |
poserish adj.
|
|
358 |
Colloquial |
(bir yer) poz kesenlere özgü |
poserish adj.
|
|
359 |
Colloquial |
(bir yer) poz kesenler ile dolu |
poserish adj.
|
|
360 |
Colloquial |
bir yer seçin |
pick a spot expr.
|
|
361 |
Colloquial |
gözlerden uzak bir yer |
somewhere off the beaten path expr.
|
|
362 |
Colloquial |
kendine kalacak bir yer bul |
find yourself a place to stay expr.
|
|
363 |
Colloquial |
(birisi) için tehlikeli bir yer |
too hot to hold (someone) expr.
|
|
364 |
Colloquial |
(bir kaçağın/suçlunun) barınamayacağı yer |
too hot to hold (someone) expr.
|
|
365 |
Colloquial |
(bir kaçağın/suçlunun) fark edilmeden yaşamasının mümkün olmadığı yer |
too hot to hold (someone) expr.
|
|
366 |
Colloquial |
senin için tehlikeli bir yer |
too hot to hold you expr.
|
|
367 |
Colloquial |
bir kaçak/suçlu olarak barınamayacağın yer |
too hot to hold you expr.
|
|
368 |
Colloquial |
bir kaçağın/suçlu olarak fark edilmeden yaşamanın mümkün olmadığı yer |
too hot to hold you expr.
|
|
369 |
Colloquial |
(gizli bir şeyin) içinde yer alan |
in on (something) expr.
|
|
370 |
Colloquial |
kuş uçmaz kervan geçmez bir yer |
middle of nowhere expr.
|
|
371 |
Colloquial |
herhangi biri/bir şey/bir yer |
somebody/something/somewhere or other expr.
|
|
Idioms |
|
372 |
Idioms |
bir şeyin geri dönüşü olmaz bir şekilde kaybolduğu bir yer/bölge ya da şey |
black hole n.
|
|
373 |
Idioms |
tanıtımında yazdığı gibi bir yer/şey |
does what it says on the box [ireland] n.
|
|
374 |
Idioms |
tanıtımında yazdığı gibi bir yer/şey |
does exactly what it says on the box [ireland] n.
|
|
375 |
Idioms |
kurgusal bir evrende kitapta veya filmde yer almayıp takipçiler tarafından var olduğu ileri sürülen olaylar |
fan canon n.
|
|
376 |
Idioms |
kurgusal bir evrende kitapta veya filmde yer almayıp takipçiler tarafından var olduğu ileri sürülen olaylar |
head canon n.
|
|
377 |
Idioms |
çok küçük bir yer |
no room to swing a cat [uk] n.
|
|
378 |
Idioms |
küçücük, daracık bir yer |
no room to swing a cat [uk] n.
|
|
379 |
Idioms |
çok küçük bir yer |
no (or not) room to swing a cat n.
|
|
380 |
Idioms |
küçücük, daracık bir yer |
no (or not) room to swing a cat n.
|
|
381 |
Idioms |
evi diyeceği bir yer |
a place to call one's own n.
|
|
382 |
Idioms |
rahat bir yer |
a bed of roses n.
|
|
383 |
Idioms |
yaşanılmayacak kötü bir yer veya durum |
hell on earth n.
|
|
384 |
Idioms |
kurgusal bir evrende kitapta veya filmde yer almayıp takipçiler tarafından var olduğu ileri sürülen olaylar |
fanon (fan canon) n.
|
|
385 |
Idioms |
aşırı uzak bir yer |
distant corner of the world n.
|
|
386 |
Idioms |
bir meselenin gün yüzüne çıktığı yer |
white hole n.
|
|
387 |
Idioms |
bir meseleyi/şeyi açığa çıkaran yer |
white hole n.
|
|
388 |
Idioms |
herhangi bir yer |
any old place n.
|
|
389 |
Idioms |
çok kötü/tatsız bir durum/yer |
a hell on earth n.
|
|
390 |
Idioms |
cehennem gibi bir yer/durum |
a hell on earth n.
|
|
391 |
Idioms |
hareketli/canlı bir yer |
a hive of activity n.
|
|
392 |
Idioms |
kalabalık/yoğun bir yer |
a hive of activity n.
|
|
393 |
Idioms |
polisin/askerin (bile) giremediği bir yer (semt/mahalle) |
a no-go area [uk] n.
|
|
394 |
Idioms |
yer yer iyi yer yer kötü bir süreç/dönem |
a roller-coaster ride n.
|
|
395 |
Idioms |
başını sokacak bir yer |
a roof over your head n.
|
|
396 |
Idioms |
barınabilecek bir yer |
a roof over your head n.
|
|
397 |
Idioms |
güllük gülistanlık bir yer/durum |
a bed of roses n.
|
|
398 |
Idioms |
hoş/keyifli bir yer/durum |
a bed of roses n.
|
|
399 |
Idioms |
iç açıcı bir yer/durum |
a bed of roses n.
|
|
400 |
Idioms |
keşmekeş bir yer |
grand central station n.
|
|
401 |
Idioms |
için uğrak bir yer |
mecca for n.
|
|
402 |
Idioms |
insanların toplanıp birlikte radyodan bir programı dinledikleri yer |
radioland n.
|
|
403 |
Idioms |
başını sokacak bir yer |
somewhere to hang hat n.
|
|
404 |
Idioms |
başını sokacak bir yer |
somewhere to hang (up) (one's) hat n.
|
|
405 |
Idioms |
başını sokacak bir yer |
some place to hang (up) (one's) hat n.
|
|
406 |
Idioms |
daha iyi/uygun bir yer/konum/pozisyon olmak |
be better placed v.
|
|
407 |
Idioms |
doğru bir yer/konum/pozisyon olmak |
be ideally placed v.
|
|
408 |
Idioms |
(bir şeyde) yer almayı hiç istememek |
be not having any (of it) v.
|
|
409 |
Idioms |
(bir şeyde) yer almayı hiç istememek |
not be having any of it v.
|
|
410 |
Idioms |
(biri veya bir şey) aklında yer etmek |
be struck by (someone or something) v.
|
|
411 |
Idioms |
anlam karmaşasına yer vermeyecek şekilde açık bir sekilde belirtmek |
get clear on v.
|
|
412 |
Idioms |
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
give something full play v.
|
|
413 |
Idioms |
bir şeyin arka planında yer almak |
lie behind something v.
|
|
414 |
Idioms |
bir şeye yeterince/tam yer vermek |
allow something full play v.
|
|
415 |
Idioms |
bir yer kökenli olmak |
hail from v.
|
|
416 |
Idioms |
çok güzel bir yer haline getirmek |
put something on the map v.
|
|
417 |
Idioms |
kendine bir yer edinmek |
carve out a niche for oneself v.
|
|
418 |
Idioms |
önemli bir yer tutmak |
have a place in v.
|
|
419 |
Idioms |
pek ziyaret edilen bir yer olmamak |
be off the beaten track v.
|
|
420 |
Idioms |
pek ziyaret edilen bir yer olmamak |
be off the beaten path v.
|
|
421 |
Idioms |
(bir yer) (bir şeyle/heyecan/üzüntü vb) dolu olmak |
buzz with something v.
|
|
422 |
Idioms |
yurdu bir yer olmak |
hail from v.
|
|
423 |
Idioms |
(bir yer) (insan vb.) kaynamak |
be alive with (people or things) v.
|
|
424 |
Idioms |
(bir yer) (insan vb.) kaynamak |
be alive with something v.
|
|
425 |
Idioms |
utançtan kaçıp sığınılacak bir yer aramak |
not know where to put yourself v.
|
|
426 |
Idioms |
(bir yer) bir ses vs. ile yankılanmak |
echo with something v.
|
|
427 |
Idioms |
(bir yer/mağaza vb) vızır vızır işlemek/çalışmak |
be buzzing with activity v.
|
|
428 |
Idioms |
utançtan kaçıp sığınılacak bir yer aramak |
not know where to put oneself v.
|
|
429 |
Idioms |
(bir şeyde) ilk sırada yer almak |
get the first crack at (something) v.
|
|
430 |
Idioms |
(bir şeyde) ilk sırada yer almak |
have (the) first crack at (something) v.
|
|
431 |
Idioms |
(bir şeyde) ilk sırada yer almak |
want the first crack at (something) v.
|
|
432 |
Idioms |
bir çevrede yer edinmek |
find (one's) bearings v.
|
|
433 |
Idioms |
tam (birine) göre bir yer olmak |
be (one's) spiritual home v.
|
|
434 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be engraved in (one's) mind v.
|
|
435 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be engraved on/in your heart/memory/mind v.
|
|
436 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be engraved on (one's) heart v.
|
|
437 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be engraved in (one's) memory v.
|
|
438 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be etched on (one's) heart v.
|
|
439 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be etched on your heart v.
|
|
440 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be etched on your memory/mind v.
|
|
441 |
Idioms |
anılarında silinmez bir yer edinmek |
be etched on (one's) mind v.
|
|
442 |
Idioms |
(biri veya bir yer için) gizliden iş yapmak |
be in the pay of (someone or something) v.
|
|
443 |
Idioms |
(biri veya bir yer için) gizliden iş yapmak |
be in somebody’s/something’s pay v.
|
|
444 |
Idioms |
bir şeyde yer almamış olmak |
play/take no part in/of something v.
|
|
445 |
Idioms |
bir şeyde yer almayı istememek/reddetmek |
want no part in something v.
|
|
446 |
Idioms |
(bir şeyde) yer almamak |
take no part in/of (something) v.
|
|
447 |
Idioms |
bir şeyde yer almamak/almak istememek |
have/play/take/want no part in/of something v.
|
|
448 |
Idioms |
bir şey aklında olumlu bir yer etmek |
mark something with a white stone v.
|
|
449 |
Idioms |
birisi ya da bir şey için yer açmak |
make allowance v.
|
|
450 |
Idioms |
birisi ya da bir şey için yer açmak |
make allowances v.
|
|
451 |
Idioms |
(bir şeyin) içinde olmak/yer almak |
be art and part of (something) v.
|
|
452 |
Idioms |
bir grup içerisinde yer almaya/bulmaya çalışmak |
be knocking on the door v.
|
|
453 |
Idioms |
içerisinde yer aldığı bir şeyin aynı zamanda karşısında yer almak |
hold with the hare and run with the hounds v.
|
|
454 |
Idioms |
bir şeyde yer almak |
be (a) party to something v.
|
|
455 |
Idioms |
tam birine göre bir yer olmak |
be somebody's spiritual home v.
|
|
456 |
Idioms |
(birinin) kafasında/anılarında silinmez bir yer edinmek |
be etched on (one's) memory v.
|
|
457 |
Idioms |
kalbinde/hafızanda/zihninde silinmez bir yer edinmek |
be etched on your heart/memory/mind v.
|
|
458 |
Idioms |
(işlerin içinde) aktif bir yer almak |
be in the swim (of things) v.
|
|
459 |
Idioms |
bir şeyde yer almak |
be party to something v.
|
|
460 |
Idioms |
(kendine) bir yer edinmek |
carve (out) a niche v.
|
|
461 |
Idioms |
(kendine) bir yer edinmek |
carve a niche v.
|
|
462 |
Idioms |
(kendine) bir yer edinmek |
carve out a niche v.
|
|
463 |
Idioms |
yeteneklerine, kişiliğine göre bir yer bulmak |
find (one's) place v.
|
|
464 |
Idioms |
yeteneklerini, kişiliğini ön plana çıkaran bir yer bulmak |
find (one's) place v.
|
|
465 |
Idioms |
tv programcılığında dikkat çekmek/izleyiciyi tutmak için hileye, şaşırtıcı/akılalmaz bir şeye yer vermek |
jump the shark v.
|
|
466 |
Idioms |
(bir şeyde) yer edinmek |
get a foothold in (something) v.
|
|
467 |
Idioms |
(biri) kafasında (bir şey) olarak yer etmek |
have (got) (one) pegged as (something) v.
|
|
468 |
Idioms |
(biri) kafasında (bir şekilde) yer etmek |
have (got) (one) pegged as (something) v.
|
|
469 |
Idioms |
(bir şeyde) yer edinmek |
have a foothold in (something) v.
|
|
470 |
Idioms |
(bir şeyde) yer almamak |
have no part in (something) v.
|
|
471 |
Idioms |
(bir şeyde) yer almamak |
have no part of (something) v.
|
|
472 |
Idioms |
(biri/bir şey için) yer açmak |
make room (for someone or something) v.
|
|
473 |
Idioms |
(midesinde bir şeye) yer bırakmak |
make room (for something) v.
|
|
474 |
Idioms |
çok fazla yemeyip (bir şeye) yer bırakmak |
make room (for something) v.
|
|
475 |
Idioms |
(birine/bir şeye) yer/mahal vermemek |
not give (someone or something) houseroom [old-fashioned] v.
|
|
476 |
Idioms |
bir şeye yer vermemek |
not give something houseroom [uk] v.
|
|
477 |
Idioms |
(bir şeyin) içinde yer almak |
play a part in (something) v.
|
|
478 |
Idioms |
(bir şeyin) içinde yer almak |
play a role in (something) v.
|
|
479 |
Idioms |
(bir şeyin) içinde yer almak |
play a part (in something) v.
|
|
480 |
Idioms |
(bir şeyin) içinde yer almak |
play your part (in something) v.
|
|
481 |
Idioms |
(bir yiyecek) için yer ayırmak/bırakmak |
save room (for something) v.
|
|
482 |
Idioms |
(bir yiyeceğe de) yer bırakmak |
save room (for something) v.
|
|
483 |
Idioms |
çok yemeyip (bir şeye) yer ayırmak/bırakmak |
save room (for something) v.
|
|
484 |
Idioms |
(bir şeye) yer ayırmak/bırakmak için çok yememek |
save room (for something) v.
|
|
485 |
Idioms |
(kötü bir şeyin) içinde yer almış |
mixed up in adj.
|
|
486 |
Idioms |
papaz bir kere pilav yer |
christmas come but once a year expr.
|
|
487 |
Idioms |
(bir yer) leş gibi kokuyor! |
it smells like someone died in (some place)! expr.
|
|
488 |
Idioms |
(bir yer) gerçekten çok kötü kokuyor! |
it smells like someone died in (some place)! expr.
|
|
489 |
Idioms |
(bir yer) gerçekten berbat kokuyor! |
it smells like someone died in (some place)! expr.
|
|
490 |
Idioms |
önce (bir yer), ardından dünya |
first (some place), then the world expr.
|
|
491 |
Idioms |
önce (bir yer) fethedilecek, ardından da dünya |
first (some place), then the world expr.
|
|
492 |
Idioms |
önce (bir yer), sonra tüm dünya |
first (some place), then the world expr.
|
|
493 |
Idioms |
(birinin) hoşlandığı bir yer, durum, etkinlik değil |
(not) somebody’s scene expr.
|
|
494 |
Idioms |
(birinin) kendini rahat hissettiği bir yer, durum, etkinlik değil |
(not) somebody’s scene expr.
|
|
495 |
Idioms |
(bir yer) üzerinden |
by way of something expr.
|
|
496 |
Idioms |
bir bakalım (internet gönderilerinde, mizah katmak için yer verilen bir ifade) |
checks notes expr.
|
|
497 |
Idioms |
notlarımdan gördüğüm kadarıyla (internet gönderilerinde, mizah katmak için yer verilen bir ifade) |
checks notes expr.
|
|
498 |
Idioms |
(bir şey/bir yer) yolunda |
on the way (to something or some place) expr.
|
|
499 |
Idioms |
bir sürü yer |
the whole wide world expr.
|
|
Speaking |
|
500 |
Speaking |
bu bölgede görülmeye değer bir yer var mı? |
is there anything in this area worth seeing? expr.
|
|